25 Şubat 2010 Perşembe

TÜRK ORGUNAKON BAYRAMI

TÜRK ORGUNAKON BAYRAMI

Yakup ÇETİN


Bilindiği gibi milletleri meydana getiren en önemli unsurlardan birisi de kültürdür. Bir milletin bütün sanat faaliyetlerinin, inançlarının, örf ve adetlerinin, fikir, yaşayış ve davranışlarının tümü o milletin kültürüdür. İnsanın yaratılışı ile başlayan kültürün meydana gelmesinde bütün insanların payı ve yeri vardır.
Milletlerin teşekkülünde önemli bir yer tutan gelenekler, tarihi kesin olarak tespit edilemeyen dönemlerden günümüze kadar intikal etmişlerdir ve bu özelliği ile millet bağını güçlendiren en önemli unsurlardır.
Bayramlar da hemen her millette görülen ve toplumun her ferdi tarafından benimsenen ortak adetlerdendir. İslamiyet’i kabul etmiş olan ilk konar-göçer Türk toplulukları bayram gibi birçok adetlerini devam ettirmişler, bunları büyük bir coşkuyla kutlaya gelmişlerdir. Bu bayramların içinde hiç şüphesiz kışın soğuğundan, zorluğundan kurtulup, baharın yeşilliğini ve canlılığa geçişini simgeleyen bahar bayramları oldukça önemli yer tutar. Tarihin en eski dönemlerine kadar inildiğinde, Türk topluluklarında bahar bayramları ile ilgili geleneklerin oldukça çeşitli ve yaygın olduğu görülmektedir. Doğu Türkistan'dan Balkanlar'a kadar Türk toplulukları tarafından binlerce yıldır kutlanan ve halen kutlanmakta olan Nevruz da bu geleneklerden biridir.
Milletimizi birbirine düşürmek için gayret sarf eden düşmanlarımız, Nevruz geleneği gibi Türk Milleti'nin geçmişinde var olan ve halen yaşatılan bu adetleri, gelenekleri, Türk Kültürü bünyesinden koparmak istemektedirler.
Oysa Nevruz geleneğinin, bahar geleneği ile ilgili olarak Anadolu'nun her tarafında, Elazığ'da, Diyarbakır'da, Kars'ta, İç Anadolu’da, Kıbrıs bölgesinde, Balkanlar'da, Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen, Tatar'larda, hatta Saha bölgesine kadarki Türk gruplarında da kutlana geldiğini gösteren elimizde oldukça geniş bilgiler vardır.
Farsça bir kelime olan ve "Yeni Gün" anlamına gelen Nevruz geleneği Milattan önceki yıllarda, özellikle belli bir coğrafyada yaşayan toplulukların tümünde bir bahar geleneği şeklinde görülüyor. Yani biz bu geleneği, Sümerlerde, Akatlarda, eski İran, Med ve Pers topluluklarında, aynı şekilde Anadolu'daki bugün tarihe mal olmuş bir takım uygarlıklarda ve Ortaasya'da varlığını devam ettiren en eski Türk kültüründe, hatta gün farkıyla Çin, Japon, Kore gibi birtakım topluluklarda da görüyoruz. Ancak özellikle bunun son zamanlarda belli bir ideolojinin bayrağı haline getirmek isteyen çevrelerin ortaya koyduğu, daha açık ifadeyle, bugün Ortadoğu'da homojen olmayan ve ancak Kürt adı altında toplanmak istenen bir takım topluluklara bir milli kimlik verebilmek amacıyla, onlarda bir milli bayram fikri oluşturma çabasına girildiğini görüyoruz. Bu tamamen yanlıştır.
Doğrudan doğruya efsaneleri bir tarafa bıraktığımızda, öncelikli olan Nevruz'un matematiksel olarak, güneş takvimi esasına dayalı 12 hayvanlı Türk takviminde bir yılbaşı olarak benimsenmesi ki, bizde de bu yönde bir benimseme vardır. Mart ayı mal" yılın başlangıcı olarak benimsenmiştir. Mart ayında vergilerin ilk taksidinin alınması, Selçuklularda, Osmanlılarda bir gelenek haline gelmiş, hatta Akkoyunlu Uzun Hasan bunu bir Padişah kanunu olarak vaaz etmiştir. Bu çerçevede bir bayram havası verilmesinden dolayı Türk saraylarına saray adeti olarak girdiği gibi, halk katında da bayram olarak kutlana gelmiştir. Mesela Osmanlı Saraylarında her sene müneccimler basılan her yılın yeni takvimini Padişaha, Vezir-i Azam'a takdim ederken, yeni yılla ilgili olarak da bir takım tahminlerde bulunurlardı. Bu tahminler İbrahim Hakkı Efendinin Marifetname'sine kadar girmiştir. Bunların hepsi incelendiğinde görülür ki 12 hayvanlı Türk takviminin zaman içerisinde yıllarla ilgili bir takım iddiaların yansımasından başka bir şey değildir. Mesela 12 hayvanlı Türk takvimine göre ilk yıl sıçan yılından başlar ve maymun yılına kadar devam eder. Her yıla bir hayvan adı verilmiştir ve o hayvanla ilgili olarak da bir takım rivayetler uydurulmuştur. O yılda kıtlık, savaş veya bereket olacağı, bir takım felaketlerin meydana geleceği, o yılda doğan insanlarla ilgili olarak da, yılın başında doğarsa iyi niyetli, ortasında doğarsa huysuz, sonra doğarsa kötü insan olacağı şeklinde bir takım rivayetler uydurulmuştur. Bütün bunlar İbrahim Hakkı'nın Marifetname'sine kadar girmiştir. Çünkü bunlar 12 hayvanlı Türk takvimini bildikleri için, yazmış oldukları eserlere din" bir kisve vermiş olmalarına rağmen, eski inançları İslam" kisve adı altında yansıtmışlardır. Müneccim başlarına bu bilgilerden dolayı hediyeler verilirdi. Bu da bir adet haline gelmiştir. Bunlar da Nevruz" olarak adlandırılmıştır. Hekim başları o günler için özel yemekler yapmışlar, bunlara da Nevruziye adı verilmiştir. Şairler de bir takım şiirler yazmışlardır. Divan edebiyatında binlerce örneği vardır. Nevruziye adı verilen bu şiirleri, hükümdarlara, vezirlere takdim ederler onun karşılığında Nevruziye denilen bir takım hediyeler alırlardı. Dolayısıyla bu bir saray adeti olarak gelmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder