25 Şubat 2010 Perşembe

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN ALTI DEFTERE YAZDIKLARI

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN ALTI DEFTERE YAZDIKLARI

General Mustafa Kemal Atatürk'ün ve Karlsbad ve Viyana'da ''Geçen Günlerim'' başlığı altında 30 Haziran 1918 Pazar gününden 28 Temmuz Pazar gününe kadar altı deftere yazdığı anılarının sonu şöyle bitiyor:
''Karlsbad'da geçen günlerimin anılarını bütünüyle ve olduğu gibi bu defterlere geçiremedim. Bunun iki nedeni var, birincisi yeterince yazı yazmak için vaktim olmadı. İkincisi her düşündüğümü, her yaptığımı, yani bütün fikirlerimi ve hayatımla ilgili sırları bu defterlere nasıl emanet edebilirdim? Hatta bu yazdıklarımı bile bir gün, ihtimal pek yakın bir günde yok etmeyecek miyim? Şimdiye kadar hep öyle olduğu içindir ki, anılarımı toplayan bir derlemem yoktur.''
İşte yok edilmemiş olan bu anı defterlerini, 1931 yılında tarih çalışmaları sırasında Atatürk'ün Çankaya'daki eski köşkün kütüphanesinde buldum ve okudum. Kendisine gösterdiğim zaman pek duygulandı. Ancak ileride yayımlamak üzere bazı açıklamalar da yaparak, o zaman bana saklamam için verdi. Bunlardan yalnız altıncı defter bir sayfa olarak Viyana'da yazılmıştır. Diğer defterler günü gününe tutulmuş notlardır ve hatta saatler de kaydedilmiştir. Karlsbad'a tedavi için giden General Mustafa Kemal'i, Dr. Vermer ilk muayenesinde, uygulayacağı tedaviyi ve alacağı ilaçları saatleriyle göstermiştir. Doktorla ilk konuşmasında ekmek için şöyle bir konu geçiyor: ''Doktor gıda sorununu düzenlerken ekmek konusundan da söz edildi. ''Tabii beraberinizde un getirdiniz'' dedi. ''Hayır'' dedim. ''O halde burada ekmek bulamayacaksınız, çünkü hükümet yalnız yerlileri doyurmakla zorunludur, yabancıları değil.''
Mustafa Kemal cevap veriyor: ''Öyle ise doktor, benim burada oturmaklığıma imkân yoktur. Hemen yarın memleketime döneyim. Bizim memleketimizde yabancılar yerlilerden daha çok harcamada bulunmaktadır. Ben de hükümetim katında yabancılara ekmek verilmesine engel olunmasını önereyim.''
Bu sözleri üzerine doktor, kendisi bunu karşılayacak kolaylığı sağlayacağını söylüyor.
Ancak Mustafa Kemal Atatürk bir de şunu kaydediyor: Rütbesinin general ve yaşının da 36-37 olduğunu öğrenince, doktor biraz hayret ediyor ve soruyor: "Siz pek çabuk general olmuşsunuz, sizin memleketinizde sizden başka genç general var mıdır?" Kendisi şu cevabı veriyor: "Benim ve benzerlerimin pek genç kabul ettiğiniz yaşta general oluşumuz, herhalde olaylar ve olağanüstü gelişmelerin bizi, gerçekleştirmeyi sağladığı önemli görevlerin vatana pek yararlı oluşundandır.''
Atatürk'ün bu anılarının birinci sahifesi 30 Haziran - 1 Temmuz 1918 tarihi ile başlıyor. Hepsi 158 sahifedir. Eski harflerle yazılmış olmasına rağmen yabancı isimler Latin harfleriyle konmuştur. Defterler 21 boy ve 15 santim enindedir.
13 Temmuz 1918 Cumartesi'den 14 Temmuz 1918 Pazar'a kadar olan kısım (s. 94-134) tamamen Fransızca yazılmıştır. Diğer sahifelerden de Fransızca cümleler vardır. 15 Pazartesi - 20 Cumartesi'ye kadar altı günlük olaylar ise yazılmamıştır.
Anıların ilgi çekici noktaları şöyledir: Tedavi kısmı, gezintiler, Türk ailelerle büyük otelde kadınlı erkekli çeşitli konular üzerinde konuşmalar. Bu arada özellikle memleket sorunlarının durumu, sosyal konular, askerlik ve savaşlar hakkında açıklamalar.
5 Temmuz 1918 Cuma günü (s. 43) Cemal Bey ve arkadaşı gelerek yeni padişahın tahta geçtiğini haber veriyorlar. Bu mesele üzerinde bazı düşüncelerini kaybeden General Mustafa Kemal Atatürk, yeni padişahı veliaht iken Almanya gezisinde (1917) tanımış olmasını da hatırlatarak haber verenlere şöyle dediğini kaydediyor: "Teessür ve teessüf ederim". Bu iki kelimenin anlamını da kendi kendine açıklamaya girişiyor.
Kendisi Karlsbad'da genellikle Fransızca konuşmayı tercih etmektedir ve bir Fransızdan ders almaya başladıktan sonra anılarını o dilde yazıyor. Bu yazılar üzerinde düzeltmeler vardır. Bununla beraber Almancayı günlük hayatta karşılaştıkları ile konuşmakla yetinir. Fakat sonradan ders aldığı da anlaşılıyor. 20 Temmuz'da derse son veriyor.
Bu anılarda bazı kimselerle konuşmalarında, görüşlerini orada bulunanlara nasıl anlattığını da çok etraflı olarak açıklamaktadır. 19. sayfada (2 Temmuz 1918) Emin Bey Bulgaristan hakkında bir soru soruyor, bunun üzerine "Siyâsat" başlığı altında Bulgaristan'da bir yıl kaldığı ataşemiliterliğinde tanıdığı siyasi şahısların görüşlerini açıklıyor. Malinoff hakkında şöyle der: "Zeki, fâtin, kıymetli bir şahsiyet olarak tanımıştım. Rusofildir. Radoslavoff kabine reisi olduğu ve Avusturya siyasetini takip ettiği gürültülü günlerde kral, Malinoff'u her zaman kabul ederek yumuşak tutumu ve hoşça davranışlarıyla idare ediyordu. Bulgaristan'da çeşitli partilerin birbirleriyle mücadelesi ile beraber aralarında adeta memleket ve milletin gerçek refah ve mutluluğu hangi siyaseti hangi davranışı gerektiriyorsa o politikanın adamları, o gün işi yönetenler olur. Muhalifler gereğinde bu konuda yardım bile ederler"... Bu konuda I. Cihan Savaşı'ndan Bulgarların durumu ile Türk Osmanlı devletine ve ne gibi bir hareket tarzını ele alacağımız, askeri bakımdan açıklanmaktadır. Bu konuda Mustafa Kemal, Cemal Paşa'ya Silvan'dan bir dizi mektup da yazdığını kaydediyor. Bu konu içinde günün siyaseti bakımından ve gelecek için çok ilgi çekici bilgiler vermektedir.
6 Temmuz Cumartesi akşamı Türk ailelerle yemek yediği otelde, Emin Bey'in ve eşinin ilgisini çeken askerlik konularında şöyle konuştuğunu defterine yazmış:
"Kumandanların en büyük cesareti sorumluluktan korkmamalarıdır. Gerçekte sorumluluğun ağırlığını ben kendi özümde denedim. Namuslu ve izzetinefis sahibi bir kumandan için ölüm hiçbir vakit hatıra gelmez, onu düşündüren, yapılanların isabet ve de isabetsizliğidir. Tersine bir ricat manevrası için kumandanın da kararlarında pek büyük bir isabet ve derin görüş olması gerekmektedir. Bizim ordumuzu felaketlere sürükleyen çoğunlukla ricat manevrası için azim ve karar sahibi kumandanlarımızın yokluğu olmuştur. Üstün düşman taarruzu karşısında çoğunlukla kumandanlar, askerin kendi kendine yerlerini bıraktıkları zamana kadar karar vermekten korkarlar ve sonra da ricati kabahat ve askeri kabahatli görürler."
Buna örnek olarak da Muş Cehpesi'ndeki harekâtı açıklamaktadır.
Aynı zamanda diyor ki: "Ben askerin yetiştirilmesinde her zaman ruhsal ve manevi duruma çok dikkat ederim. Gerçekten bu hali birçok kez ben de gördüm. Bunun çeşitli âmilleri ve nedenleri olabilir. Kumandanların gerçekçiliğine ve yürekliliklerine ve kendilerinin güvenlerine egemen oluş dereceleri pek büyük önem taşır" (s. 52-55). Bundan sonra anılarından bazı örnekler veriyor. Yine aynı toplantıda sosyal durumumuz o günkü Avrupa hayatı ile karşılaştırılmaktadır.
Bir Türk hanım buradaki durumu göstererek diyor ki: "Bu hayatın bizde yerleşmesi ne kadar zor".. Buna karşılık şu notu yazıyor Mustafa Kemal: "Dedim ki ben her vakit söylerim, burada da bu vesile ile belirteyim. Benim elime büyük salâhiyet ve kudret geçerse ben sosyal yaşamımızda istenilen devrimi bir anda bir "Coup" ile uygulayabileceğimi sanıyorum. Zira ben bazıları gibi halk anlayışını bilenlerin kavrayışlaını yavaş yavaş benim anlayışımın ölçüsünde düşünme ve tasarlamaya alıştırmak suretiyle, bu işin yapılabileceğini kabul etmiyor ve böyle harekete karşı ruhum isyan ediyor. Neden bu kadar yıllık bir yükseköğretim gördükten, uygar yaşamı ve toplumu inceledikten ve özgürlüğünü elde etmek için hayatı ve yılları harcadıktan sonra neden cahiller derecesine ineyim? Onları kendi dereceme çıkarırım. Ben onlar gibi değil, onlar benim gibi olsunlar. Bununla birlikte bu konuda incelenmesi gereken bazı noktalar var, bunları iyice değerlendirip kararlaştırmadan işe başlamak hata olur" (s. 57).
Bu konuda daha uzun düşünceler ve görüşlerle devam etmektedir. Kadın ve erkek ilişkileri, uygar yaşayışın gereksinimleri incelenmektedir. 63. sayfada şöyle bir bağlantı yapıyor: "Sözün kısası sonuç: Bu kadın sorununda cesur olalım, kuşkuyu bırakalım. Açılsınlar. Onların dimağları gerçek bilgi ve sanat ile bezensin. İffeti, bilimi sağlıklı biçimde açıklayalım. Şeref ve haysiyet sahibi olmalarına birinci derecede önem verelim..".
Mustafa Kemal anılarında bunlara benzer daha pek çok görüşler ileri sürmekte ve açıklamalar yapmaktadır. Bütün bu anıları yazdığı süre içinde, kendisinin birtakım kitaplar okuduğunu da kaydediyor ve onlardan cümleler aktarıyor ve bu görüşlerinin açıklamasını yapıyor. Sözgelimi ilk okuduğu "Andre Beaumier"nin "Révolte" adlı kitabıdır.
İsmini vermediği bir kitaptan naklettiği bir paragrafta genç bir kızın felsefe profesörü olan amcasından sosyalizm hakkında izahat istediğini yazarken, "Individualisme, conservateur, révolutionair kelimelerini sıralarken her şeyi inkâr eden profesörün, muhafazakâr olduğunu söyleyen kıza şu cevabı verdiğini yazar: Asla. Sürekli değişikliklere mahkûm olan bu kâinatta bir şeyi olduğu gibi korumak nasıl mümkün olur? Conservateur o adamlardır ki nehrin suyunu elleri içinde saklamak isterler. Onların parmaklarında bir parça çamurdan başka bir şey kalmaz". Görüşme şöyle devam ediyor. Genç kız o halde Conservateur değilseniz révolutionair'siniz dedi. Profesör: Hayır canım!
- O halde sosyalist. Prof. şu suretle cevap veriyor "Conservateur değilim. Çünkü eskimiş kırılmış bir âlemi koruyamam, révolutionair değilim çünkü hoşuma gitmeyen ve zaten yalnız başına değişen bir âlemde hiçbir şeyi değiştirmeye güçlü değilim. Sosyalist değilim, değişiklikleri olmadan önce görmeye gücüm yetmez ve sosyalizmin ikinci safdilliliği de şudur: Bu tutkun, kendinin etkin olduğunu sanır. Üçüncü budalalığı sosyalizm projelerini düzensizliğin üstünde sanır ve rastlantılara bir düzen vereceğini iddia eden hiçbir adam olamaz ki, bir etkinliğe sahip olsun ve bazı kelimelerin etkileri sürekli olarak düşündüklerinden başka türlü şekil alır" (s. 88-89).
8 Temmuz 1918 Pazartesi günkü yazılar çok kısadır ve şu notları sıralıyor: "Bugün kayda ve incelemeye değer aşağıdaki konular var, fakat vaktim olmadığı için yalnız not etmekle yetineceğim.
1- Cemal Paşa'nın durumu, izlediği yaşama tarzı için varlık kaynakları.
2- Talât Paşa'nın Cemal Paşa'ya sert ve soğuk davranışının sebebi ne olabilir?
3- Enver Paşa bana karşı ne politika izliyor. Buna karşı ne karar vermeliyim?
4- Yeni padişah ne gibi davranışlarda bulunabilir?
9 Temmuz 1918 Salı, Ramazan Bayramı'nın birinci günü. Bayram tebrikine gelen Cemal ve Hüsnü Beylerle görüşüyor.
Bu sefer notlar şunlar:
1- Osmanlı devleti nasıl bir siyaset izlemelidir?
2- Türklük ülküsü.
3- Arabistan, Türkistan hakkında ve tutsak milletler hakkında izlenecek görüşler ne olmalıdır?
4- Devlet adamlarımızın memleket hakkındaki bilgileri.
5- Aşarın toplanması yolları. Emanet, ihale ve kesin vergilendirme (Mısır'da).
6- İsmail Fazıl Paşa konusu.
7- Cemal Paşa konusu.
Bu notların cevapları yazılmamış, yalnız 10 Temmuz 1918 Çarşamba, 11 Temmuz 1918 Perşembe günleri için şöyle bir kayıt var:
"Bu iki günü yazmayacağım. Birçok anılarım gibi bunların da unutulmasında ne zarar var. Yalnız şu kadar diyelim ki insanlar gerçeği hep gizlerler."
Defterlerin Fransızca bölümü özellikle ilgi çekicidir. Burada ordumuzun son savaşlardaki durumu çok gerçekçi ve objektif olarak anlatılmaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk'ün bu beş anı defterinde I. Cihan Savaşı sorunlarına az değinmekle birlikte, kendisinin ruh haletini, memleket sorunları üzerindeki düşünce ve açıklamalarını, sosyal konulardaki görüşlerini okumak mümkündür.
Türk ailelerinin de bulunduğu bu tedavi şehrinde General Mustafa Kemal o çevreden de dostlar edinmiştir. Onlarla konuştuklarını yazarken davranışları hakkında da fikirler ileri sürmektedir.
Atatürk'ün bu bir aylık hayatı, bize geleceğini hazırlayan fikir hareketlerini aksettirmesi bakımından önemlidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder