7 Şubat 2010 Pazar

Cezayir ve Türkler

Cezayir ve Türkler

Prof.Dr. Ercument Kuran
Afrika'nın kuzeyinde Akdeniz kıyısından Büyüh Sahra'nın içerilerine kadar uzanan bir ülke olan Cezayir, namlı Türk korsanları Barbaros kardeşlerin çabasıyla 1520'li yıllarda Osmanlı Devleti'ne katılmış, önce doğrudan, sonraları yarı bağımsız bir beylerbeylik hâlinde Padişahın tâbiyetinde bulunmuştur. Cezayir, XVI. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı yönetimine geçen Tunus ve Trablusgarb ile birlikte Garb Ocakları adıyla tanınıyordu. Bu denizaşırı ülke 1830 yılında Fransızlar tarafından işgal olundu.

Cezayir'de üç asır süren Türk hâkimiyeti maddî ve mânevî alanlarda derin izler bırakmıştır. Osmanlı Türklerin Cezayir şehir merkezinde kurduğu "Kasaba" beyaz badanalı kârgir evleri, dar ve merdivenli sokaklarıyla dikkat çeker. Darülbey sarayı, Cami ül-cedid ve Ali Bicinin mescidi, Sultan kalesi Türk dönemi mimarî eserlerinin başlıcalarıdır. Ancak Osmanlı sanatının Cezayir mimarîsi, çiniciliği ve tezhipçiliği üzerindeki etkileri henüz yeterince incelenmemiştir.

Türklerin Cezayir'de bıraktıkları mânevî miras daha da belirlidir. Cezayir halkı yerli Arap ve Berberiler dışında, Engizisyon zulmünden kaçıp gelen Endülüslüler ile Türklerin çoğu Barbaros Hayreddin Paşa'nın İspanya'dan bu ülkeye gemilerle taşıdığı 70.000 kadar göçmenin çocuklarıdır1. Türkler Batı Anadolu, Adalar ve Rumeli'nin kıyı bölgelerinden yeniçeri, levent ve din adamı sıfatıyla bu uzak diyara yerleşen, sayıları hiçbir zaman 20.000'i aşmayan bir kitleydi. Bunla rın yerli kadınlardan doğan çocukları Kuloğulları, Sarı, Kara, Başterzi, Zeybek, Kazdağlı, Lazoğlu gibi soyadlarla tanınırlar, kendilerini Arap ve Berberîlerden ayırırlar, genellikle onlardan kız alıp vermezlerdi. Leventlerin çoğu Akdeniz'in Hristiyan kavimlerine mensupken Müslümanlığı kabul ederek Türkleşmiş kimselerdi.

Cezayir'de Türk kültür varlığının bir başka kalıntısı halk dilindeki Türkçe kelime ve tabirlerdir. Gerçekten Cezayir, Konstantin ve Tlemsen gibi şehirlerde konuşulan Arapçada Türkçe sözler bir haylidir. Muhammed Ben Cheneb 1920'li yılların başında Cezayir Arapçasında 634 Türk kökenli kelime tesbit etmiştir2. 1970'de ise, yani yarım yüzyıl sonra, bu sayı yarı yarıya azalmış olmakla birlikte, başağa, çavuş, hoca, tophane, fener, demir, çizme, külâh, kahveci, börek, baklava gibi askerlik, denizcilik, zenaat, giyim-kuşam ve mutfakla ilgili pek çok söz ve terimin varlığını koruduğu görülmüştür3.

Ayrıca Karagöz oyunu Tunus ve Cezayir'e kadar yayılmıştır. Nitekim Cezayir kahvelerinde Karagöz oynatıldığı, Fransız istilâsından sonra mahallîleşen Karagöz'ün perdede Cezayirliyi canlandırdığı ve sömürgeci Fransızı dövdüğü bilinir. Gölge oyunu 1834'te Fransız makamlarınca yasaklanmışsa da, 1914 yılına kadar Cezayir'de Karagöz oynatılagelmiştir4.

Cezayirliler Türklere derin ve samimî dostluk duymaktadırlar. Cezayir Bağımsızlık Hareketi öncülerinden Messali Hac (1898-1974)'in Hatırat'ında bu husus kuvvetle belirtilmiştir. Tlemsenli Hac, I. Dünya Savaşı ertesinde Mustafa Kemal Paşa'nın istilâcı Yunan ordusuna karşı başlattığı Millî Mücadele'yi şöyle anlatır: "Anadolu yaylasında cereyan etmekte olan bir büyük muharebe birçok hafta sürdü. Bunun sonucu, her İslâm ülkesinde endişe ile beklenmekteydi. Erkek, kadın ve çocuk her Tlemsenli, ülkelerini kurtarmak maksadıyla savaşan Türkler için şevkle dua ediyorlardı" dedikten sonra, 1921 yılında İnönü Zaferi haberinin ulaşması üzerine Messali Hac şehirde günlerce şenlikler yapıldığını bildirir. Kendisi de, bir gece, Fransız subayların devam ettikleri çalgılı bir kahvehaneye gittiğini ve sazın ara verdiği sırada, içinden gelen dayanılmaz isteğe uyarak boş bir masa üzerine çıkıp bütün gücüyle "Yaşasın Mustafa Kemal Paşa" diye bağırdığını yazar. Fransız subaylar Mustafa Kemal'e karşı husumet beslemediklerini söylemelerine rağmen, sömürgeci makamlar birkaç gün sonra Cezayirli genci karakola çağırmışlar, polis komiseri de kahvelerde veya halka açık yerlerde bir daha olay çıkarmamasını ihtar etmiş. Messali Hac bu vesileyle şu görüşü açıklar: Mustafa Kemal'in "bu zaferi bir örnek teşkil edecek ve ezilen bütün Müslüman halklar için cesaretlendirici bir teşvik olacaktı"5

Konstantin Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Kamel Filâlî Cezayir'in Türk dönemini şu cümlelerle değerlendirmektedir: Beylik hükûmetinin "gaza ve korsanlık merkezli siyaseti ona üç asırdan fazla bir zaman tarihî meşruiyet sağladı... Osmanlı Türklerinin Cezayirliler ile karşılaşması Kuloğulları sınıfının husûlüyle bir çeşit etnik sentez meydana getirdi; bu karşılaşma aynı zamanda 'birleşik' bir kültürün ortaya çıkmasına sebep oldu ve mahallî kültür mirasını zenginleştirdi. Cezayir'deki Osmanlı müsbet mirasına damak zevki, mimarlık ve giyim-kuşam alanlarında vukubulan etkileri de ekleyelim. Tatlılar, camiler, hamamlar gibi nakışlar, gelinlikler ve kaftanları da bu mirasın izlerini taşır. Kasbah'ın ve kıyı şehirlerinin mimarîsi Osmanlıların Cezayir'de bıraktıkları derin etkiye şahitlik eder ve soylu yahut soyluluk iddiasında bulunan bazı aileler hâlâ Türk-Osmanlı neslinden gelmekle övünürler"6. Türk ve Cezayir bayraklarını süsleyen ay-yıldız, bu iki milletin kardeşliğini belgeler.

DİPNOTLARI

1. Ercüment Kuran, "Cezayirli Türklerin Endülüs müslümanlarını Kuzey Afrika'ya nakli ve neticeleri", "Endülüs'ten İspanya'ya, Ankara, 1996, s. 64-65.

2. Muhammed Salah Belguedj, "Les mots turcs dans le parler algèrien", Turcica, c. III (1971), s. 135.
3. Belguedj, s. 136-138.

4. Metin, And, Dünyada ve bizde gölge oyunu, Ankara, 1977, s. 365-366.

5. Les mèmoires de Messali Hadj, 1898-1938, Paris, 1982, s. 113-115.

6. Kamel Filâlî, "Dynamique identitaire et problémes de I'idèoligisation de I'histoire en Algèrie",Annales du Laboratoire d'Etudes et de Recherches Magreb-Mediterranèe, c. IV (2002), s. 6.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder