7 Şubat 2010 Pazar

Kamlık ve Türk Şamanizmi

Kamlık ve Türk Şamanizmi
Dr. Ahmet Ali Arslan
Dünya her şeyiyle değişiyor. Artık iklimler değişiyor, ülkelerin nüfus yapıları değişiyor, insanların inançları değişiyor, katı fikirler ve düşünceler değişiyor. Demografik dengeler değişiyor, göçler ve şekilleri değişiyor, kitleler yer değiştiriyor, kitleler ve kitlelerin yeri değişiyor. Bütün bu değişiklikler olurken, yeni kültür oluşumlarına şahit oluyoruz. Güçlü ve dominant olan kültürler, tarihten gelen klâsikliği, güzelliği ve ihtişamıyla dünyanın ilgi odağına oturuyor ve insanların derin ilgisini çekiyor.
Bu değişiklik hiç şüphesiz Türk dünyasını ve Türk dünyasının insanlarını da yakından etkiliyor. Türk dünyası gençleri arasında İslâmiyetten önceki asırlarda Türk’ün millî inancı olarak tanımlanan Göktanrı dini ve “Kamlık”la ilgili felsefî düşünceler giderek ilgi uyandırmaya devam ediyor. Türk gençleri, şekli bozulmuş, aslından uzaklaştırılmış, kendi millî ve öz geçmişlerini arıyorlar. Türk insanı, Kamlık ve Şamanlık içinde gizliliğini ve orijinallığını koruyan Türk Şamanizmini araştırıp öğrenmeye çalışıyor. Kendine yad ve sunî olan kültürlerin uyumsuzluğundan ve tutarsızlığından rahatsızlık duyan Türk dünyasının gençleri, Kamlık ve Türk Şamanizmiyle yakından ilgilenmeye ve kendilerinin kaybolmaya yüz tutmuş öz kültürlerini araştırmaya başlamıştır.
Bu durum, Türk kültür dinamikleri açısından ele alınıp incelendiğinde, çok sağlıklı ve ümit verici bir gelişme olduğu görülür. Kamlık ve Türk Şamanizmi üzerinde Türkiye’de yapılmış ve yapılmakta olan akademik çalışmalar, ayrıca bir araştırma konusudur.
Avrupa ülkeleri, Türk’ün karakter yapısını ve davranışlarını anlamak, öğrenmek için Kamlık ve Şamanizmi Çuvaş, Altay, Tuva, Saha Sire Türk kültür tarihini bundan yüzlerce yıl önce akademik metodlar ve bilimsel yollarla gün ışığına çıkarırken, bugün biz, “din” adı altında katı bir “arap milliyetçiliği”nin doğal sonuçlarına ve tahribatına boyun eğerek, kendi tarihî kültürümüzün temelini oluşturan Kamlık ve Türk Şamanizminin adını bile anmaktan korkar bir durumda, sadece “ömür tüketmek”teyiz.
Göktanrı dininin incelenmesiyle Türk’ün tarihî kültür hazinesinin gün ışığına çıkacağına inanıyorum. Adı ister Kamlık, isterse Şamanlık olsun, Türk Şamanizminin tarihî bir gerçek olduğu, bilimsel ve akademik araştırmalar sonunda mutlaka tarihî itibarını kazanacaktır. Dinler arasındaki rekabet, yerini hoşgörü ve karşılıklı anlayışa terk ettikçe, hangi dinî inançla yaşarsa yaşasın, yer yüzünde aslen Türk olan her fert, Kamlık ve Şamanlığı anlamaktan mutlu olacak, sevinç duyacaktır.
Tarihî gelişimi içerisinde Bering Boğazı üzerinden Asya’dan Amerika’ya yapılan tarihî göçlerle Amerika yerli Kızılderilileri arasında bugüne kadar yaşama şansı bulan Türk Şamanizmi, Orta Asya’da, Güney ve Kuzey-Doğu Sibirya’da yaşayan Tuva, Altay, Hakas, Televit ve Saha Türkleri arasında canlılığını korumaktadır.1
Amerika’da, işgalci “soluk benizli”ler, Amerika yerli Kızılderililerine ne yapmışsa, Ruslar da aynısını yerli Sibirya Türklerine yapmış, onların kökü tarihin derinliklerine inan kültür miraslarını tahrip etmiş, kendi millî kültürünü yaşamak isteyenler, “gerici” damgasıyla cemiyetten dışlanarak tahrip edilmiştir.
Amerika Kızılderilileri Amerika kıtasında Bering Boğazından geçerken, kendileriyle beraber kültür hazinelerini de kıtaya taşımışlardır. Amerika’ya, daha önceden gelişmiş ve yaşanmış bir kültürü taşımışlardır. Amerikan Kızılderililerinden Sioux (Su) kabilesinin büyük reisi Vine Deloria tahribat denince fikirlerini ve düşüncelerini şu cümlelerle dile getiriyor: “.... Eğer Amerika’da üniversiteler Kızılderililer tarafından kontrol edilmiş olsaydı, bugün Kızılderililerin Amerika kıtasına nereden gelmiş oldukları hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde gün ışığına çıkarılmış olurdu...”2
Sibirya Türkleri ve bu bölgede yaşayan diğer Türk boylarının başına Çar Rusyası ve Sovyet döneminde getirilen felâketler, Amerikan yerli Kızılderililerinin başına getirilenden aşağı kalmamıştır. Çar Rusyasının, Orta Asya, Güney ve Kuzey-Doğu Asya topraklarında yaşayan Türklerin “Ruslaştırılması” programının uygulanmasıyla yarattığı felâket, Türk dünyasının genç ve dinamik bilim adamlarının bilimsel araştırmalarıyla tek-tek ortaya çıkarılaca ktır. Buna olan inancım tamdır.
Sibirya tundralarında yaşayan Türk topluluklarıyla, Amerika kıtasının Kuzeybatısında yaşayan Kızılderililerin birbirine benzer hayatı yaşadığını gösteren fizikî deliller bulunmuştur. Bağımsız bilim adamlarının araştırmalarından bu gerçeklerle ilgili incelemelerin sonuçlandığını öğreniyoruz. “... Sibirya tundralarında yapılan kazılarda, kemikten yapılmış dikiş iğneleri bulundu. Sibirya’da yaşayan insanların, geyik boynuzlarından “mızrak atan” âletler geliştirmiş oldukları tespit edildi. Bu mızrak atan âletlere bugün Amerika kıtasında da rastlanmaktadır ve bunun adına Aztek dilinde “atl-atl (atıl-atıl)” denilmektedir...”3
İnsanların dilleri değişebilir, ama Saha Türklerinin yaşadığı Kamlık ve Şamanlık kültürü kendisini geniş bir alan içerisinde göstermektedir. Dünyanın çeşitli ülkelerine mensup bağımsız bilim adamlarının yapmış olduğu araştırmalarda da bu gerçek kendisini göstermektedir: “... Arktik bölgesinde yaşayan halkların bugünkü dilleri ne olursa olsun, Yakut Türkleri ile Chukchee (Çukçi), Samoyedler ve Lapp’ların sahip oldukları kültürün şüphe götürmeyecek kadar birbirlerinin devamı olduğuna inanıyorum...”4
Kamlık ve Şamanlıkla ilgili konulara gelindiğinde, bazı kaynaklar, insan beyninin ayrı mekânlar ve coğrafyalarda aynı şeyleri düşünme özelliğine sahip olduğunu iddia ediyorlar. Burada, Türk Şamanizmi denildiğinde, asıl konu, Çuvaş, Tatar, Kırgız, Kazak, Altay, Tuva, Hakas ve Saha Şamanizminin kendi aralarında olduğu kadar, sadece Bering Boğazının öte yakasındaki Kızılderili Şamanizmi ile benzerlik göstermesidir. Türk Kamlığı ve Şamanizmi, Malezya, Filipinler, Brezilya yağmur ormanları ve Afrika’da görülen “Şamanizm” olduğu sanılan “Kara Büyü” ve buna benzer din ve inanç ötesi ilişkilerle kesinlikle benzerlik göstermez. Saha elindeki bir “kamla”, Afrika veya yağmur ormanlarındaki bir “büyücü” arasında çok büyük fark vardır. Şamanizm üzerine derin araştırmaları ve uzmanlığıyla tanınan Mircea Eliade Türk Şamanizmiyle ilgili olarak şu değerli bilgileri vermektedir: “... Öbür dünyaya seyahat etmek, arşa çıkmak, cennete gitmek hadisesi, Türk-Tatar ve Kuzey Amerika Şamanları arasında yaygın olan ortak bir özelliktir...”5
Türk dünyasında Kamlık ve Şamanlık denince akla Altaylar ve Saha Sire gelmektedir. Altay, Tuva ve Saha Türkleri, asırlar boyudur, özellikle hayvanlarla ilgili kültür zenginliği içinde yaşamış ve bugüne kadar millî kültürlerini yaşatmışlardır. Saha Türklerinin inançlarına göre, kâinat üç tabakadan oluşmaktadır. Bunlar, mavi sema, orta dünya ve yer altı âlemidir. “Uçmak” olarak da adlandırılan mavi sema, yedi, bazen dokuz katlı olarak anlatılmaktadır. Bu dokuz katlı semanın en üst mertebesine ise çok mahir ve meşhur Şamanlar varabilirler. Sahaların, yer altı dünya diye adlandırdıkkları “Karanlık” dünyada daha farklı yaratıkların yaşadığına inanılmaktadır.
“... Sahalar, yer altı dünyasını tek gözlü, tek kollu, tek bacaklı, bazen iki başlı, sekiz bacaklı, iki kuyruklu atların bulunduğu bir mekân olarak tanımlamaktadırlar...”6
Saha Şamanlarında “Ana Hayvan” veya “Hayvan Ana”nın yanında Şamanların yaşayan ruhu önemli rol oynar. Hayvan Ana, Saha Şamanlarına görünmeyen bir “ruh” gibi yardım eder. Bu ruh kendisini ölüm veya doğum anlarında Şamana gösterir. Saha Şamanlarına yardım eden görünmeyen bu ruh, çoğu zaman tüyleri demirden bir kuş şeklinde Şamana görünür. Tüyleri demirden olan bu koruyucu kuş, Şamanın sahip olduğu “Hayat Ağacı”nın dalında tüner. Kendisini, Saha Sire’nin Kangalas vilâyetinin Loomtuka köyünde ziyaret etme fırsatına bulduğum Saha Şamanı Vasiliy Nikiforov’un evinin bahçesinde sözünü ettiğimiz bu “Hayat Ağacı”ndan bir tane gördüm. Kendisine bu “Hayat Ağacı’nın hikâyesini sordum. Bana, “Bu ağacın ormanda olduğunu rüyamda gördüm. Sonra ormana gittim. Bu ağacı buldum ve kesip buraya diktim. Ağacım on bir dallı” dedi.7
Saha şamanlarına yardım eden yedi tane yardımcı hayvan ruhu vardır. Bunlar bölgelerine göre genellikle, ayı, geyik, kurt, at, yılan, balık veya kuş şeklinde görünür. Kuzeye doğru gidildikçe, kuş şeklindeki ruhlar, kartal ve baykuş şeklinde kendilerini gösterirler.8
Saha şamanlarının ruhen seyahat ve hastaları iyileştirmek için giriştikleri uğraşta kendilerine yardım eden “Hayvan Ana” şeklindeki varlıklarla münasebetleri insana oldukça karmaşık görünmektedir. Öbür dünyaya, yer altı dünyasına ve denizlerin altında seyahatlerinde Saha şamanına yardım eden ruhlar, coğrafyaya bağlı olarak o yörenin en güçlü hayvanının kılığında eşlik eder.
Saha Sire’de Türk şamanlarının yaptıkları ayinlerde kullandıkları en önemli vasıta ellerinde çaldıkları “davul”dur. Saha şamanı, herhangi bir sebeple öbür dünyaya veya yer altı dünyasına seyahat ederse, elinde çaldığı davulla kendisine yön tayin eder. Davulun sesini takip eden şaman, yer altı dünyasından ışıklı dünyaya geri döner. Davulun sesi herhangi bir sebeple kesilirse, şaman öbür dünyadayken yolunu şaşırır ve karanlık dünyada kalır.
Saha şamanlarının giydikleri “urba” tabaklanmış ve hasıl edilmiş deriden yapılır. Şaman urbasının üzerine çeşitli şekillerde kesilmiş demir, metal, kemik ve bunların yanı sıra insan ve hayvan ruhunu temsil eden insan ve hayvan figürleri asılmıştır.
Kangalas vilâyetinin Loomtuka köyünde “Balağan”ında ateşin başında uzun sohbet etme fırsatı bulduğum Saha Şamanı Vasiliv Nikiforov’un sırtındaki urbada ona karanlıklarda seyahat ederken ışık tutsun diye, metalden kesilmiş “ay” ve “güneş” şeklinde parçalar dikiliydi. Saha şamanı hangi hayvanların ruh gücünden yararlanıyorsa, onun tırnak, pençe, kıl ve tüylerini elbisesine diker. Bu simgesel parçalardan, Saha şamanının hangi hayvanların ruhundan yararlandığını anlamak mümkün olmaktadır.
Saha şamanı Vasiliy Nikiforov, urbasına demir ve çeşitli metallerin yanı sıra çeşitli hayvan kemikleri de dikmişti. Nikiforov, merasimlerde ve ayinlerde giydiği özel urbasına kimseyi yaklaştırmıyordu. Bana yaptığı açıklamalarda, “... Bu urba başka bir ulusa verilemez ve satılamaz. Bana yardım eden hayvanların ruhu sadece bu yöreye hâkim olan hayvanlara aittir...” dedi.
Saha şamanı, eğer kendisine yardımcı olan ruhları serbest bırakmak istiyorsa, o zaman sırtındaki özel urbayı çıkarır ve ormanın ıssız bir yerinde bir ağacın dalına asar. Şamana yardım eden ruhlar kendi rızaları ve istekleriyle şamanın urbasından ayrılır ve arzu ettikleri başka bir şamanın urbasında yer alırlar.
27 Mart 2001 tarihinde Kangalas vilâyetinin Loomtuka köyünde Saha şamanı Vasily Nikiforov’un “Bağlağan” dedikleri, balçıktan yapılma, içi tomruk şeklinde kütüklerle örülü, penceresi olmayan, içinde ateş için büyükçe bir ocağın bulunduğu ve şaman geleneğine göre dinî ayin ve merasimlerin yapıldığı özel evine gittim. “Balağan”, “küçük otağ” mânâsında kullanılıyor. Yerde sergi yok. Kuru toprak tabanlı, ama temiz. Dışarıdan samanla karıştırılmış balçıkla sıvalı.
Beni bu köye akademik Prof. Dr. Vladimir Larionov götürdü. Akademik Larionov ve arkadaşlarının tamamı fen bilimleri dalında ve kendi sahalarında tanınmış âlimler. Şaman Nikiforov, bizden sorumuz olup olmadığını sordu. Başta Akademik Larionov olmak üzere, diğer alimler, “...Haydi ahmet Ali, varsa sorun şimdi sor bakalım...” der gibi bana baktılar.
Yıllardır beynimi meşgul eden sorularım vardı. Bu benim için tarihî ve “altın” bir şanstı. Şaman Nikiforov’un gözlerinin içine baktım. İlginç bir kişiliğinin olduğunu sezdim. Sizin yüzünüz hangi şekli alıyorsa, şaman Nikiforov’un yüzü de aynı şekle giriyor. Eğer, tebessüm ediyorsanız, o da tebessüm ediyor. Gergin bir yüz ifadesiyle konuşuyorsanız, onun da yüzü geriliyor ve sesi, aynen sizin ses tonunuzda çıkıyor. Kendi yüz ifadenizi, Nikiforov’un yüzünde görmeniz kesinlikle mümkün. Ona birkaç sorum olduğunu, eğer istemezse cevap vermek mecburiyetinde olmadığını söyledim.
Bana soracağım her soruya samimî olarak cevap vereceğini söyleyince rahatladım.
Sohbetimizde, Kamlık ve Türk Şaman geleneğinin en önemli unsuru olan onun evinde gördüğüm “Davul”undan başladım:
– Kaçıncı mertebedesiniz? diye sordum.
– Dokuz! dedi.
– Hiç “yukarı” veya “aşağı dünya”ya seyahatiniz oldu mu?
– Hayır! Henüz oralara seyahate çıkmadım, dedi.
– Neden? Yoksa korkuyor musunuz? diye sordum.
– Hayır, korkmuyorum, diye cevap verdi.
– Yoksa size “avul” çalan yol gösteren rehber yardımcı mı bulamadınız?
– Hayır, mesele yardımcı bulup, bulmama meselesi değil.
– Mahzuru yoksa asıl sebebi öğrenebilir miyim?
– Aşağı ve yukarı dünyalara seyahat edebilmem için “ölüp tekrar dirilmem” gerekiyor. Bu safhayı henüz yaşamadım. Hamım, pişmedim. Şimdilik “Orta Dünya” işlerine bakıyorum, dedi.
Bu bölümdeki cevabımı aldım. Evinde duvara asılı “Davul”unun kenarlarındaki çıkıntıları doğru saymış olmama sevindim. Demek ki davulun etrafındaki “tir”ler “dokuz”du. Nikiforov, en yüksek mertebe olan “dokuzuncu” mertebeye ulaşmıştı. Zamanı henüz gelmediği için “ölüp” tekrar “dirilme” safhasını yaşamamıştı. “Hamım, pişmedim” demesinin sebebi bu olsa gerek. “Ölüp dirilen” ve hattâ “et ve kemiğinden ayrılan” Şamanların olduğunu okudum. Ama henüz böyle bir Şamanla tanışma fırsatım olmadı.
Sorularıma devam etmeye karar vererek tekrar başladım:
– Hiç “mistik” rüya gördünüz mü?
– Evet gördüm.
– Hangi ruhlar size yardım elini uzattı?
– Ayıların ruhu.
– Sizin yaşadığınız bu bölgede kuvvetli ve üstünlük kurmuş olan ruhlar var mı?
– Evet, var.
– Hangi ruhlar daha üstün?... Bozkurtlar mı, geyikler mi, kartallar mı, yoksa ayılar mı?
– Bizim bu bölgede “ayılar”ın ruhu daha güçlü. Ormana onlar hâkim. Bana onlar yardım ediyor.
– Bize, gördüğünüz “mistik” rüyanızı anlatır mısınız?
– Anlatırım... Rüyamda bana doğru topallayarak gelen bir ayı gördüm. Yanıma geldi. Elini bana uzattı ve Tayganın (ormanın) derinliklerine beraberce yürüdük. Her şeyi pırıl pırıl, dupduru ve içtiğim su kadar temiz ve berrak bir şekilde gördüm. Beni sonra getirip evimizin önüne bıraktı. Uyandığımda gece yarısıydı. Yatağımın dışındaydım. Yatak kıyafetiyle evimizin kapısının önündeydim. Evin kapısı ise içeriden kilitliydi.
Şaman Vasiliy Nikiforov sohbetine bu noktadan sonra devam etmek istemedi. Sonra bana dönerek “İstersen seninle şamanca konuşalım, ne dersin?” dedi. Gücünü benim üzerimde denemek istiyordu. “Olur! neden olmasın. Bundan büyük şeref duyarım” dedim.
Balağan’da olan diğer misafirleri dışarı çıkardı. Ocağa bir kaç tane iri odun daha attı. Çam çırası sür’atle alıştı. Çam kokusu Balağan’a yayıldı. Alevler çıtırtıyla yükselmeye başladı. Balağan’da ocaktaki alevlerin yaydığı ışıktan başka, odayı aydanlatan ışık kaynağı yoktu. Penceresi olmayan Balağan’ın her tarafı kapalıydı.
Ocağın önüne bizim Kars’ta “pişi” (yağda kızartılmış hamur parçası) dediğimiz kızarmış hamur ve üç küçük tutam at yelesinden kesilmiş “beyaz kıl” koydu. Saha Sire’de “pişi”ye “alacı” diyorlar. Kendi sırtını ateşte iyice ısıttı. Sonra üzeri çeşitli hayvan figürleri, ay ve güneş motifleriyle süslü, deriden yapılmış “urba”sını giydi. Tahminen 20 kg ağırlığında olan bu “urba”yı dikkatle giydi. Önünü, düğme yerine dikilmiş sicimlerle düğümleyerek kapattı.
Benim için Şaman duasına başladı. Göktanrı’ya, ateş, balağan ve diğer varlıkların ruhlarından bana yardım etmelerini istedi. Onlara yalvardı. Eğrilmiş yolumun düzeltilmesinde kendisine yardımcı olmalarını ulu ataları ve tanıdık akrabalarından yalvararak, davulunu çalarak diledi.
Saha Sire’den hiç ayrılmak istemedim. Tarihî suskunluk, sahaların gerçek tarihinin yazılıp gün ışığına çıkmasıyla bozulacak. Bununla, dünya gerçek Saha Türk tarihiyle tanışma şerefine ermiş olacak.
Yaşayıp, o güzel günü görmek isterdim.
DİPNOTLARI
1. Ahmet Ali Arslan. “Amerikan Kızılderilileri ve Orta Asya-Sibirya Türk Şamanizmi’nin Ortak Özellikleri Üzerine Mukayeseli Bir Çalışma” Armağan: Meslek Hayatının 25. yılında Prof. Dr. Abdulhalûk M. Çay, cilt I, Ankara, 1998, sh: 91.
2. Betty Ballantine-Ian Ballantine, The Native Americans, Wisconsin, 1993. sh: 28,.
3. Ibid, sh: 29.
4. William Thalbitzer, “Cultic Games and Festivals in Greenland”, Congres International des Americanistes, 1924. Goteberg, 1925, sh: 226-65.
5. Mircea Aliade, Shamanism, Archaic Techniques of Ecstasy (Williard R. Trask, Fransızca’dan tercüme eden), Paris 1951, s: 288.
6. N.S. Grohov, Yurvung Uolan, Yakutskaya Skazka, Izvetiya Vostochno Sibirskogo Otdelo. Ruskogo Geograficheskogo obshchtva t. XV. 1884. s: 45 a.
7. Garipkafkaslı, “Şamanizm Bir Din Değildir”, Yeni Düşünce, 3 Mayıs 2001, sayı: 17, sh: 50.
8. Anna Leena Siikala-Mihaly Hoppal, Studies on Shamanism, Budapest, 1992. sh: 8.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder